ibretlik anılar zinciri

moruk şu kız dünyası çok ilginç amına koyayım ya. öyle böyle değil. nedenini soracak olursanız bi kere sizi iki dakikanın içinde satabilir. öyle bi hayvan türüdür kızlar. bunu da size şöyle özetleyeyim:
-bi kızla tanışırsınız tamam mı? sonra aynı gün hatta aynı saat içinde çıkmaya başlarsınız. her şey hoş falan filan. 1 hafta sonra kızdan ayrılırsınız. ayrılma sebebi ise genelde şöyle olur: "abi her şey taşşağına ya ehehehemehehehe". ve kız çıkarken o 1 haftada sizi gerçekten sevmiştir(ki bazenleri orası da meçhul olur) ve nasıl sevdiği de bilinmez ayrıca. işte kız arkanızdan ağlar, ağlar bi süre sonra susar. aradan bi ay civarı geçer. tabi bu arada siz gününüzü gün etmekle meşgul olursunuz. istediğiniz karı kızla gezer, tozar, eğlenirsiniz. sonra bi şeyin farkına varırsınız: "olm ben hâlâ yalnızım yaa." evet. evet yalnızsınızdır. birini bulmak gelir içinizden. ama kim? düşünürsünüz, sağınıza solunuza bakarsınız. tanıştığınız herkesi eskitmiş halde bulunca iş daha da zorlaşır. eskitmek kelimesindeki "eski" kelimesine dikkat edersiniz ve direk "eski sevgili dosyalarını"(evet böyle bi şey var cidden) karıştırmaya başlarsınız. sonrasında da en yakın tarihte bıraktığınız kız arkadaşınız aklınıza gelir. mecbur yapacak bi şey yoktur. işte facebook' tan falan tekrar eklersiniz. konuşmaya falan çalışırsınız. ama böyle hiç pas vermez, bi havalar, bi tripler. sanki dünyanın en güzel kızısın, en popüler hatunusun amına koyayım. neyse türk kızlarının genel yönünü atlıyorum burada. ilerleyen yazılarımda o kısma da değinirim, yani umarım. en son triplerde kalmıştık. evet. acayip soğuktur size karşı. bi kaç gün geçer. ve nasıl olduysa tekrar barışırsınız.(mucize) işte bi ay falan geçer aradan ve sonrasında kız sizden ayrılır. ve neden olarak da "ben sıkıldım yaa" falan der. birden kendinize: "ne sikime ayrıldı ki şimdi bu kız ya. e ben sarayın soytarısı da değilim ki eğlendireyim bu kızı?" diye sorarsınız. ya o kadar saçma bi sebeptir ki "sıkıldım" demek. hayır yani karşındaki kişi cem yılmaz değil, jay leno değil ki seni güldürsün. ama yukarıda belirttiğim şu 1 aylık süre zarfında sevmişsinizdir. hani az da olsa bi kıpırdamalar vardır içerde. beslediğiniz duygular için üzülürsünüz sırf. yoksa kızın boyuna posuna kaşına gözüne herhangi bir seksüel bağlılığınız yoktur.(seksüel bağlılık ne amına koyayım) biraz süre geçer. 1 hafta civarında. kız işte özür diler falan. tekrar geri dönmek ister. işin en kötü yanı da "salak gibi kabul edersiniz". tekrar başlarsınız. tekrar güzel günleriniz olur. ve nedensiz yere sizi tekrar bırakır. evet. önceki ayrılmanızda en azından size bi bahane bulmuştu sıkıldım diye. ama bu sefer bahane de yok ki mülkünün temelini sikeyim. ve sonrasında şöyle söylersiniz: "ulan. bu kız da bana 1 hafta içinde dönmezse ben de götüm." sonrasında başka bi şey isteseymişsiniz oalcakmış ve kız size tam 1 hafta içinde tekrar yalvarmaya başlar. ve o 1 hafta tabir-i caiz ise kafanızı siker. rahat nefes alamazsınız bile. sırf üzülmesin, sırf darılmasın diye "tamam ya tekrar dönsün" dersiniz. tekrar başlarsınız falan. öyle sürer. bu sefer çok daha uzun sürer.(hatta kendiniz bile şaşırırsınız) ve artık karı koca gibisinizdir. böyle nasıl anlatsam ya. her şeyinizi beraber yaparsınız. her yerde sevişirsiniz.(tamam bu kısım size taşak gelebilir ama öyle yani) evde, dışarıda.. her yerde ya. kızın her zaman her koşulda yanında olursunuz. sırf o yalnız kalmasın diye tatilinizi yarıda bırakır yine onun kollarına gidersiniz. o kadar mükemmel bi ilişkiniz vardır ki millet sizi kıskanır, sizi örnek alır falan. sonra bi kaç gün içinde bi şeyler değişir. size sürekli eski sevgilisinin aklına geldiğini söyler(hatta yeri geldiğinde ağlar ama gözyaşlarını siz silersiniz. niye? salaksınızdır çünkü) sonra ne hikmetse artık eski sevgilisi, sizin canınınzdan çok sevdiğiniz insanı facebook' tan(senin ta amına koyayım facebook) ekler. kız bunu size söyler. siz de açık ve net bi dille "isteği sil, engelle" diye bi talepte bulunursunuz. kıza öyle güvenirsiniz ki "olm kabul etmez lan. nası olsa beni seviyo. ben de onu seviyorum." laylaylom diye geçiştirirsiniz o anda. ama gelin görün ki bok öyledir. bok güvenirsiniz. aslında güvendiğinizi sanarsınız. ama hata edersiniz. çünkü eski sevgililer konusunda bu durum aşırı derecede değişir. neyse en son facebook' tan ekleme konusunda kalmıştık. kız, o eski sevgilisinin isteğini kabul etmiştir ve bunu size direkt olarak söylememiştir. siz üstün zekânız sayesinde(ehehe) bunu fark edersiniz. birden "bravo sana", "çok iyi yapmışsın" gibi aşağılayıcı şeyler söylersiniz. bi şey diyemez.(tabi ki diyemez lan amtoooos. sapına kadar haklısınız çünkü) onunla konuşmama kararı alırsınız bir süre. tabi ki bu arada kızın; eski sevgilisi ile çeşitli yollarla(msn, web cam falan filan) görüştüğünü öğrenirsiniz. bunları öğrenmenizin komik yolu ise bir sabah uyanınca telefon gelir ve telefonda bu şeyler söylenir.(bu arada sabah dediğim saat 11 falan. kız da okuldadır bu arada) bunları duyduktan sonra bi güzel sinirlenirsiniz böyle. o sinir anı başka hiç bi müessesede yoktur. hemen kalkıp hazırlanırsınız. çok hızlı bi şekilde hem de. kızın okuluna gidersiniz. suratınıza gayet de böyle masum, ben bi şey yapmadım tarzı bakıyo. iyice sinirlenirsiniz. "daha fazla olmuyor. ben senden ayrılıyorum" dersiniz.(aslında daha iç açıcı şeyler söylemişsinizdir de, yazmaya gerek yok şimdi. sonuç aynı kefeye çıkıyo) o size tekrar düşün bak. yapma böyle falan dese de, siz dinlemezsiniz. neden? çünkü sapına kadar haklısınızdır ve herkes de bunun farkındadır. herkes arkanızdadır yani. ayrıca zerre kadar da suçunuz yoktur yani. işin bi ilginç yanı daha var. eski sevgilisi(ne kelimeymiş amına koyayım ya. sanki bi ihtişam, böyle bi havalar falan. altı üstü "eskisin" lan "eski") ile tekrar başlamışlardır. işin en ama en komik yanı, sizi en çok güldürecek yanı ise; çocuk kilometrelerce uzaktadır. yani dokunması bile imkansızdır o mesafeden.(yazar burada öyle bi kahkaha atıyo ki komşular alttan üstten vileda sopaları, oklava türevleri ile vurmaktadır) yani boşu boşuna ve hatta boku bokuna sizi üzmüştür. siz kısaca göz ucuyla bakıp "yazık amına koyayım ya" nası bi hayal dünyası varsa artık" dersiniz. ayrıca onun gerçek yüzünü gördükten sonra bütün eski günlere lanet edip, kızdan fena halde iğrenirsiniz. tek yapmanız gereken önünüze bakmak, hayatınızı yaşamaktır. işte bu da böyle bi "ibretlik" anınızdır. akabinde buraya yazarsınız. hadi çok öpüzlüyorum. sevgilerle.

oyun dünyası

            son zamanlarda oyun dünyasına fena takmış haldeyim. hayır yani taa çocukluktan beri merakım var ama araya dersler falan kaynayınca birazcık uzaklaştım haliyle. ama geri döndüm oyunlarıma. fakaaat; bi şeyler değişmiş. geçen gün yeni çıktı diye need for speed: the run indiricektim. e malum yeni çıktı diye.(bu arada need for speed serisinin hastasıyım-dım. zira most wanted' tan sonrasını oynamadım. seri çok bozdu) neyse moruk bi bakayım boyutu nedir. ona göre torrentten emikliycem çünkü. boyut önemlidir. neden diye sorarsanız beklemekten nefret ederim. neyse. bi baktım boyutuna 14 GB falan. ptüü dedim. böyle boyut mu olur diye bağırdım çağırdım. kime? tabiki de ea games' e. e biri de çıkıp "senin de, yapacağın oyunun da te amına koyayım ea games" demez ki. işin ilginç yanı hevesime yenik düştüm ve indirmeye başladım. ve sonunda indi. bi oynayayım dedim. durum içler acısı. moruk oyun öyle kasıyo ki; kağnı mı sürüyosun yoksa bmw mi sürüyosun belli değil ya.
            bir hayal kırıklığı daha yaşayarak need for speed serisinden umudumu kesiyorum(yüksek sistem gereksinimleri yüzünden) ve başka oyun türlerine yöneliyorum. bünye bi anda hareket, aksiyon falan istediği için bi de assassin' s creed serisine yöneleyim dedim. onun da yepyeni bi oyunu çıkmış. revelations diye. onu da indirdim hiç üşenmeden.(bu arada korsan takılıyorum hiç tarzım değil orijinal oyunlar) baktım bilgisayar sistem gereksinimlerimi falan karşılıyor, direk daldım oyuna. ve ezio(evet farkındayım karaktere çok sikko bi isim vermişler. önceki oyunda altaïr falan ne güzeldi) ile attığım her adımda şunu anladım "oyun dünyası çok gelişmiş be abi. ben kaçıncı yüzyılda yaşıyorum ki". evet, evet tam da bunu anladım. hatta mağaradan çıkmış gibi oldum. ve tek fark ettiğim şey ise; bildiğin osmanlı dönemini(bi kaç eksiklik de olsa) yansıtmışlar abi ya. halk falan türkçe konuşuyo ve ayrıca tarihteki önemli kişileri(piri reis, kanuni sultan süleyman) de oyuna dahil etmeleri çok hoşuma gitti. türk halkı olarak çok teşekkür ederiz ubisoft, canımızsın ubisoft, nice oyunlar çıkarasın ubisoft, çok öptüm ubisoft.
             bünyemdeki coşku artıyo ve daha fazla aksiyon istiyorum. fps bölümüne yöneliyorum. akla gelen ilk şeyler call of duty, crysis vs. oluyo. ve ben call of duty serisini seçiyorum.(zira hastasıyım o serinin) modern warfare 3 çıkmış. saygılar diyerek onu da indirdim(indir indir nereye kadar. artık satın almalıyım bazı şeyleri) kurdum. oynadım. bitirdim. oyunu gerçekten çok iyi yapmışlar. senaryo, mekanlar, karakterler(hele ki captain price favorimdir) çatışma sahneleri falan harika olmuş. tabi 3 saat 40 dakika gibi bi süre zarfında bitirdiğim için tek kötü yanı ise "senaryo çok kısa be olm" diye bi tepki verdim. çünkü çok kısa tutmuşlar önceki oyun gibi. bu call of duty serisi beni bu derece idare ettiği için de kararsız kalıyorum. senaryo yüzünden pek oynayasım gelmiyo ama çok severim call of duty' i.
           ya özetle; bunlar yaklaşık 1 haftada olan şeyler. bi an oyun dünyasından ne denli uzaklaştığımı, özüme dönmem gerektiğini fark ettim. o günler de gelicek en kısa zamanda. ayrıca ilk blog yazım olduğunun farkındayım. o yüzden kısa tutmaya çalışıyorum. esen kalın.